Resimdeki hanım kız neyimiz olur? Dünyanın dört bir yanına yayılan okullar sayesinde soydaşımız olamasa da dildaşımız olur. Kendisi 9. Türkçe Olimpiyatları'nın reklam yıldızı. Reklamımızda geleneksel giysileri içindeki kızımız, iri kedigilerden birinin Bülent Ersoy'un gelinliği rengindeki yavrusunu, Bülent Ersoy'un ünlü şarkısının sözleriyle "ablan kurban olsun sana" diyerek seviyor.
Reklam, uzun süredir gördüğüm en küstahça işlerden biri. Korkunç olan büyük ihtimalle bilinçli olarak değil, bir bilinçaltı kusması olarak ortaya çıkması.
Gelinlik Bülent Abla'ya yakışmış
BBC, bir iki sene önce "Britanya'nın yumuşak gücü" başlıklı bir belgesel yapmıştı. Bu gücün temeli İngilizcenin yaygın olarak kullanılışı elbette. Böylece İngilizce yayınlanmış herhengi bir fikri çok sayıda kişiye ulaştırmak mümkün oluyor. Burada da BBC devreye giriyor ve İngilizce hazırlanmış düşünceleri dünyaya yayan en önemli ortamlardan biri oluyor.
Şimdi oturup, düşünelim. BBC Türkç, İngilizce Olimpiyatları diye bir şey düzenlese, buna da bir reklam çekse, reklamda güzelce bir kızımız bugün artık folklor gösterileri dışında giymediğimiz kıyafetler içinde, bir Robbie Williams şarkısı eşliğinde otlamaktan dönen buzağıyı sevse okşasa içinizden ne geçer? İşte Afrikalılara yaptığımız tam da bu.
Tamam, anladık, imparatorluk artığı bir milletiz; eski dünyanın yaklaşık yarısını kendi toprağımız, tevarüs ettiğimiz hak olarak görüyoruz. Aradan geçen zamanda irredentist düşler kuranlar (bir sabah ansızın 82 Musul, 83 Kerkük tarzı) marjinal bir azınlık haline geldiyse de dış politika girişimleri ve yumuşak gücün etkili kullanımı üzerinden kültürel bir bağ ile bağlı, gümrük duvarları kaldırılmış bir yeni Müslüman Roma rüyası görenler hala çok az değil. TRT'nin Asya ve yakın coğrafyamızı kaplayacak şekilde son yıllarda kalktığı atak, komşularla vize kaldırma girişimleri hep bu yönde okunması gereken gelişmeler bence.
Emperyal bir vizyonun maliyetini ödemek istemiyorum, vergilerimin bu saçma düşün finansmanına harcanmasına baştan karşıyım ama o başka mesele. Asıl yaptığımız çirkinlik oryantalizmi yeniden üretmemiz. Afrika sokaklarından rastgele görüntüler içeren herhangi bir belgeselde görülebileceği üzere, oraların okumuş çocukları da dünyanın her yerindekiler gibi giyiniyor. Kafası fesli delikanlılar, feraceli dilberlerle süslü oryantalist rüyanın Afrika yerel kıyafetleriyle yeniden üretimini yapanın ne farkı kaldı sömürgecilerden? Beyaz cangıl hayvanı yavrularıyla oynamak kaç Afrikalının gündelik hayatında yer etmektedir? Bunun zilleri takmış, göbek atan Ortadoğu kadınları görüntüleri üzerinden bu coğrafyaya bakan Avrupalı'nın ötekileştiriciliğinden, kendini konumladığı sahte üstünlükten farkı nedir?
Batının medeniyetini alacağız, ahlaksızlığı onlara kalsın projesi bu kez de miliyetçi-muhafazakarların elinde kaldı. Yalnızca ticari çıkarları için gittiği uzak diyarlara, yüksek medeniyetini götürerek onları sefilliklerinden kurtardığını vehmeden kolonici-emperyalist kafayı "ben de, ben de" diye bağrışarak benimesemeye ne de meraklıymış içimizden birileri.
Doğulunun doğuluya oryantalizminden çirkin bir şey yok diye düşünürdüm. Şimdi bir de Afrika ayağı başladı maceranın.
Ayıptır!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder